“Yazarı belki de ismini vermek istememişti fakat bu yazdıkları nesiller boyu okunacaktı…
‘ Susmayı sevmeye başladım, sadece ihtiyacım olduğunda konuşmayı ve konuşmam gerektiğini düşündüğüm anda konuşmayı sevmeye başladım. Çünkü tanrı bana iki kulak ve bir ağız vermiş ki iki dinleyip bir söyleyeyim diye. Ben de bu basit matematik kuralına uyuyorum. Her zaman bir konuşmadan önce bir kez daha araştırıp dinleyip kulaklarımı açıyorum ki en azından hakkında konuşacağım veya savunacağım konu hakkında anti tez üretebileyim. İnsanların şu günlerde yapmayı bilmediği bir maharet bu benim açımdan.
Çünkü insanlar artık üç söyleyip hiç dinlemiyorlar, iletişimlerini kesip ben merkezli devam ediyorlar hayatlarına. İnsanı anlamak için önce kendini anlamanın büyük gerekliliğini fark etmiyorlar ve ağızları yorulana kadar konuşmaya devam ediyorlar. Eskiden beri bu tür insanlar var aslında, tek farkı şimdi genelde klavye kullanıyor olmaları. Zaten bunu fark edebilen insanlar ancak hayatlarında belli durumların üstesinden gelip seçili ve zor yerlere gelebiliyor ya orası da belli. İnsanların dinlemeye ve gözlem yapmaya karşı olan tokluğuna anlam verememeye başladığım ilk zamanlarda sürekli sorguluyordum onları. Neden böyle davrandıklarını, hiç mi öğrenmeyi düşlemediklerini, kendilerini nasıl tam hissedebildiklerini merak ediyordum. Fakat sonrasında bunu yapmayı bıraktım.
Çünkü değmeyeceğini düşünmeye başladım. Bazı insanlar gerçekten bu öğretiyi bilmeye değmiyorlar. Hak ettiğini düşündüğüm insanlara bunun getirilerini ve götürülerini söylemeyi daha doğru buluyorum, en azından bu yolda ilerleyecek cesareti kendilerinde bulabiliyorlar çünkü. Artık üzerinde yeterince düşünüp anlam veremediğim cahillikleri ve sığlıkları bir kenara bırakıyorum. Çünkü bu hayatta dinlemeye ve hoşgörüye kapalı olan insanların kendilerince kurdukları “anlam” zannettikleri şeyleri bir raya oturtamazsınız. Sadece onların çerçevesinden mantıklıdır, gerçekliği reddedercesine davrandıkları için bu durum onlar için önemsiz zaten. En azından bu bana bir yere kadar sakinlik, huzur ve ferahlık veriyor. Hiç yoktan kendimi daha güzel yerlerde bulabiliyorum.
Olabildiğince sorgulamayı ve merak etmeyi asla bırakmamalı insan, bilginin gücüne ve dünyaya getirebileceklerine açık olmalı. Her zaman her şeyi dinlemeli, fakat her konuda konuşmamalı, bazen susmayı ve karşısındaki insanı gözlemlemelidir. Çünkü insan en kuvvetli olduğunu zannettiği anda bile kendisinde açıklar verebilecek bir canlıdır. Ve bu dünyada zayıflıklarını kucaklayamamış insan, her zaman açık vermeye mahkûmdur. Ben yakında-”
Yazının devamını okuyamamıştım, çünkü devamını gelecek nesillerin yazmasına izin vermek için silmişti yazar…”