Son dönemde adeta viral bir şekilde yayılan yeni bir fenomenimiz var. Bir abimiz, videodan anladığımız kadarıyla psikoloğa gidiyor ve arkadaşları nasıl geçtiğini soruyor. Psikoloğun ona tanı olarak verdiği yanıtı abimiz “İncınmişsin” olarak tatlı bir telaffuzla dile getiriyor. Evet sevgili olur, durumumuz tam olarak bu. İnciniyoruz ve incinenler tarafından incitiliyoruz.
Perşembe gününden geçerli müdürümden izin alarak, yeni aldığım arabayla birlikte İstanbul’da yaşayan kardeşimi ve eşyalarını almak üzere yola koyuldum. 5 saatlik yolculuğun ardından İstanbul’a giriş yaptım. Beklenen yağışlar Bolu ve Sakarya’da kendini gösterse de İstanbul için henüz başlamamıştı. Aracım Kadıköy’e girer girmez arıza verdi. O hissi yaşayanlar bilir; arkada sıra olan araçlar sizin yoldan çekilmenizi bekler ve üzerinizde seksen bin kişilik bir statta ilk defa oynayacak futbolcunun duyduğu baskıyı hissedersiniz.. Arabayı kenara çekerek çekici çağırdım ve bir tanıdığımın tavsiyesi olan ustaya aracımı bıraktım. Kardeşimi göremeden, yakın bir arkadaşımın evinde misafir oldum.
Bir günüm böyle geçtikten sonra ertesi gün aracı görmeye gittim. Sıkıntısını ustadan dinleyerek, satılan arabanın mekanik aksamıyla oynandığını ve çok iç açıcı olmadığını öğrendim. Usta bana o ana kadar 1000 km. yaptığım aracın durumunu “sat kurtul” kardeşim diyerek bu şekilde özetledi. Kısacası “bir başka enayi bul” demek istiyordu. Bunun şaşkınlığıyla kardeşimin yanına doğru yola koyuldum. Kaldırımın üzerinde oynayan kedileri fark ettim. İçlerinden birinin çok sakin bir şekilde yerde uzandığını gördüm. İçimden onu biraz mıncırmak geçti ve kaldırıma doğru yöneldim. Yaklaştıkça ayaklarındaki kırıkları fark ettim. Kucağıma aldığımda ağzından gelen kanı fark etmem ve bir aracın çarptığını anlamam uzun sürmedi. Meğer diğer kedicikler onun başında bekliyor ve insanların hissetmediği duyarlılığı en azından ona sunuyorlardı. Ağlamaklı oldum… Ona bunu yapıp kaldırıma bırakan zalime mi kızayım, yanından geçen onlarca insanın onu fark etmeyecek kadar kör olmasına veyahut umursamayacak kadar aceleleri bulunmasına mı üzüleyim bilemedim. Tabi kardeşimin evi hemen yanı başımda olduğu için onu arayarak kediyle birlikte veterinere gönderdim. Kediciğin durumunun vahim olduğunu öğrendim, ara ara soruyorum. Onun gözlerimin içine bakarak bana ettiği şikâyet ve duyduğu minneti hatırlamak da benim için vahim. Durumu hala ağır ama yaşamaya devam ediyor. Umarım daha iyi bir hayatı olur ya da acıları son bulur…
Hafta sonu yasaklarının olması ve pazartesi mesaiye başlayacak olmam nedeniyle Ankara’ya geri dönmek zorunda kaldım. Sözde kardeşim arabayı alıp, Ankara’ya öyle dönecekti. Ustaya 800 lira verip, aracı aldıktan 20 km. sonra arabanın durmasıyla bir şok daha yaşadım. Kardeşim gün boyu uğraşsa da kopan trigeri ancak ertesi gün fark edebilmişler. Kısacası başkasına çamur atan o usta, bana daha büyük zarar vermişti. “Yapamam” demek yerine başkalarını suçlayarak idareten bir çözüm bulmuş ve motor dağıtmıştı. 1 haftadır yaptıramadığım aracım şu an başka bir tamircide. Kuzenim sağ olsun yardımcı olmaya çalışıyor.
Anlatmak istediğimi hepiniz anladınız sevgili okur. Bu ülkede birçok insan birbirini suçluyor ama o parmağı kendine çevirmiyor. Önceki yazılarımda güvenin, sevginin öneminden, empatinin zorunluluğundan bahsettim hep. Bunlara rağmen hepsinin arkasındayım. Arabaya verdiğim paraya, harcadığım zamana üzülmedim desem yalan olur. Fakat o yavru kedinin bıraktığı hüznü bende Dünya üzerinde hiçbir maddi varlık bırakamazdı. Çaresizlik, yalnızlık, güvensizlik, korku o minik gözlerin içinde harmanlanmıştı. Zararsız insan olmak ve iyi insan olmak çok farklı şeyler. Belki yanından geçen insanlar zararsızdı ama kesinlikle iyi insan olma ihtimalleri yok. İyi davranışlar gösteren, zararsız varlık olabilirler. Fakat iyilik sıfat olarak kolay kazanılmıyor.
Haftanın Kitabı: Tutunamayanlar
Haftanın Filmi: Savaş Atı