İran’da bu açıklama yapılarak 2006 yılında hayata geçirilen ahlak polisi kaldırıldı. Ahlak polisi aslında kuruluş amacı olarak sadece uyarı yetkisi olan bir örgütmüş meğer. Yani kılığı kıyafeti mollaların hoşuna gitmeyecek şekilde olan kadınları uyarmak, uyarısını dinlemeyenleri gerçek polis teşkilatına bildirmek, daha doğrusu tesettürü yaygınlaştırmak için Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad döneminde kurulmuş devriye polisleriymiş. İrşad polisi adıyla anılan bu kişilerin gözaltına alma yetkisi bile yokmuş. Hal böyle iken saçını örtüş şeklini beğenmedikleri bir kadını gözaltına alıp bir şekilde ölümüne neden olmakla yaptıkları şey İran için bile yetki aşımı imiş.
Bu haberi veren Başsavcı Muhammed Cafer Montazeri, “başörtüsü düzenlemesi hakkında “hem parlamento hem de yargının konu üzerinde çalıştığını” söylemiş. Yani yakın zamanda başını mollaların istediği şekilde örtmediği için kadınları öldürmeyecekler…Bunu mu anlamalıyız? Montazeri “Anayasaya bağlı kalarak karar alacağız. Çalışmalar 15 gün içerisinde sonuçlanacaktır” dedi.
16 Eylül’den beri İran’a göre 200, Avrupa haber ajanslarına göre 450 kişi gösterilerde öldü. Bu kadar insan neden ölür? Çünkü İran toplumu bizim tam tersimiz; yani toplumun kendisi ve alışkanlıkları mutaassıp değil ama şu anki yöneticileri mutaassıp. 1979 Şah devriminden sonraki bir yıl içinde devrimi destekleyen bütün modern düşünceli taraflar, liberaller ve sol görüşlüler tasfiye edildi. Oysa Şah’ı tek başına mollalar devirmemişti. Liberaller ve sol görüşlüler bugünün mollaları ile omuz omuza çarpışmışlardı. Şah’a karşı ellerinde makineli tüfeklerle Tahran sokaklarında koşan “Zeynep’in komandoları” adıyla bilinen kadınlar gücü lağvedildi. (Kimdir Zeynep? Hazreti Muhammed’in torunu Hüseyin Kerbela’da öldürüldükten sonra Hüseyin’in çadırına dalarak hayatta kalan son oğlunu da öldürmeye kalkan 6. Halifenin adamlarının karşısına dikilen Hazreti Ali’nin kızı ve Hüseyin’in kız kardeşidir. Gösterdiği cesaret İslam tarihinde kadınlara örnek gösterilir.) Çünkü İran’ın şu an saçı sımsıkı kapalı pasif kadın dışında hiçbir kadın profiline tahammülü yok.
İranlıların ataları kimlerdir? Perslerdir. Yani 300 Spartalı filminde seyrettiğiniz Pers ordusudur kökenleri... Tabi o filmdeki gibi üç metre boyunda biseksüel kralları, karanlık doğa üstü güçleri ve tümüyle kötücül bir yapıları olan bir ordu değildiler. Yunan – Pers orduları arasındaki o savaş gerçekten yaşanmıştır ve bizde de Harp okullarında savaş ve savunma sanatının -savaş bir sanat mıdır emin olmak lazım- büyük ustalıklarından birisi olarak derslerde okutulur. Fakat filmin aksine Harp Okullarında savaşın gerçekten nasıl olduğu anlatılır, 50 metrelik filler yoktur ve her iki tarafın askerleri taktikleri ve dirençleri ile onore edilir. Ayrıca Pers imparatorluğunda kölelik yasak idi, tek tanrılı bir dinleri vardı. Ama şimdi İran’da tarih kitaplarına baktığınızda bir zamanların görkemli Pers imparatorluğu yoktur, artık sadece İslam tarihi vardır. Bu kitaplarda Pers halkı ve kültürü yoktur, İslam tarihi ve ümmet bakışı onların yerini almıştır. Radikal İslamcılar kendi inanç sistemleri dışında her şeyi İran hafızasından silmeye çalışıyorlar.
Özgün Pers kültürü neden harcanıyor ve feda ediliyor bilemeyiz, bunun için İran toplumunu uzun uzun incelemek lazım. Fakat o bölgedeki her geri devrimde geleneksel olarak önce kadınlara yükleniliyor. Önce kadınların hayatlarından, alışkanlıklarından, isteklerinden vazgeçmeleri bekleniyor. DAEŞ gibi iyice marjinal olanları kadınları modern villa içlerinde kurulmuş pazarlarda satıyor, anayasaya tecavüzü işliyor, Taliban Burka giymezlerse kadınların sokakta yürümesine bile izin vermiyor, İran ahlak polisi bir metroda saçı sımsıkı bağlı değil diye bir kadının ölümüne neden olabiliyor.
İran’daki bu gelişmeler umut verici mi, yoksa sadece kandırmaca mı? Halkın ne istediğini dinlemeye çalışan politikacıların düzeltmeleri mi, yoksa sadece Arap baharının İran’a sıçramasından korkan diktatörlerin bir basınç azaltma taktiği mi? Suudi Arabistan’ın yaptığı gibi, stadyumlara kadın alıp futbol maçı seyretmelerine izin vermek, tek başlarına araba sürmelerine ses çıkarmamak gibi komedileri kadın hakları iyileştirmesi olarak yutturma çabasından mı ibaret? Bunları da bilemeyiz ama bir kere daha emin olduk ki bir kadın hakkını her zaman ve her platformda direncini ve kendisine inancını hiç kaybetmeden aramalıdır.