ALPER ŞAŞMAZ / ANKARA
Gazetemize değerlendirmelerde bulunan Yıldız, şu ifadeleri kullandı: “BM Raporları dünyada her yıl yaklaşık 13 milyon hektarlık orman alanının yokolduğunu ortaya koymaktadır. Bu da Türkiye’nin toplam orman varlığının yaklaşık yarısına karşılık gelmektedir. Ormanlar ekosistem dengesinin en önemli unsurları olup son dönemde artan yangınlar bu dengesizliği de arttırmaktadır. Orman yangınlarındaki artış su kaynakları üzerinde de olumsuz etkiler yaratmaktadır. Yangınlar su kaynaklarının vejetasyon-toprak-su dengesinde değişimlere neden olmaktadır.
“YANGINDA KULLANILAN SU MİKTARI GENELLİKLE SU BASKISI OLUŞTURMAZ”
Orman yangınlarını söndürmede uçak ve helikopter gibi hava araçları tarafından kullanılan sular daha çok denizlerden, göllerden ve havuzlardan alınmaktadır. Zaman zaman uygun bölgelerde akarsulardan ve yeraltısularından da sular çekilip söndürme ve soğutma amaçlı olarak kullanılmaktadır. Ayrıca orman yangınlarında su kadar kimyasal maddeler de kullanılmaktadır. Yangınla mücadele uçağında bir sortide kullanılan su miktarının yaklaşık 5 ton olup saatte 2 dolum yapabilmektedir. Binlerce sorti yapılsa bile bu amaçla kullanılan suların 5 bin-10 bin ton’u geçmeyeceği görülmektedir. Dağlık alanlarda helikopterler, uçaklardan daha hızlı şekilde su alıp orman yangınına taşıma yapabilmektedir. Bu helikopterler uçakların su ikmali yapabildiği su kaynaklarının yanında, Orman Genel Müdürlüğü tarafından yangına hassas bölgelerde her 5 km de bir tane olacak şekilde yapılan, 400 ila 1200 ton kapasitesi olan havuz ve göletlerden de su ikmali yapabilmektedir. Uçakların 1 saatte iki defa 5’er tondan 10 ton su ikmali yapabilmesine karşın Ülkemizdeki helikopterlerin yanan alanlara saatte yaklaşık 12 çıkış (sorti) gerçekleştirebildiği ve böylece 2,5 ton su taşıyabilen helikopterlerin yangına bir saatte yaklaşık 30 ton su bıraktığı bilinmektedir. Yangınla mücadele helikopterlerinin su taşıma kapasitesi son yıllarda 7,5-10 tona kadar ulaşmıştır.
“SÖNDÜRMEDE SU KAYNALARI PLAN DÂHİLİNDE KULLANILMALI”
Hava araçları kullanarak yangınla mücadelenin yanı sıra, karasal mücadelede tatlı suyun yangın bölgelerine taşınıp çok geniş alanlarda yaygın olarak kullanılabilmesi, dağlık ormanlık arazi şartları ve yangın koşulları nedeniyle güç olmaktadır. Orman yangınları ile mücadelede su kaynakları söndürme ve soğutmada önemli bir rol oynamalarına rağmen bir plan dâhilinde kullanıldıklarında etkinlikleri artmaktadır. Bu nedenle diğer tedbirlerle birlikte optimum miktarda en uygun zamanda ve planlı bir şekilde kullanılırlar. Tüm bu nedenlerle orman yangını süresince su kullanımı dönemsel ve planlı olur ve bu da su kaynakları üzerinde genellikle kaydadeğer bir baskı oluşturmaz.
“ASIL ETKİ YANGINDAN SONRA OLUŞUR. EKOSİSTEMİN DENGESİ BOZULUR”
Orman yangınlarını tetikleyen sebeplerden biri de meteorolojik kuraklık sonucu oluşan sıcak hava kütleleri ve nem oranındaki azalmadır. Ancak sadece iklim yangın üzerinde etkili olmamakta, aynı zamanda yangın da iklim üzerinde değişikliklere neden olabilmektedir. Yanarak veya çeşitli şekillerde kaybolan orman varlığı da doğrudan veya dolaylı olarak hidrolojik döngü içerisinde etkili olmaktadır. Orman yangınları o bölgede yağmur damlalarının toprağa daha büyük bir enerji ile düşmesine, terleme ve buharlaşmanın azalarak akışın artmasına, toprağın geçirgenliğinin azalmasına ve yüzeysel akışa neden olarak su kaynaklarının miktar ve kalitesinde değişimlere ve erozyona yol açar. Yanmış ormanlardaki toprakların su tutma kapasitesinin yüzde 10-15 arasında bir azalma gösterdiği saptanmıştır.
“ORMAN YANGINLARI BİRÇOK ÇEVRESEL DEĞİŞİME NEDEN OLUYOR”
Uzmanlar çıkan büyük yangınlar vejetasyonun ortadan kalkması ile birlikte bölgesel olarak enerji dengesini ve mikro klimayı da etkileyebileceğini ileri sürmektedir. Yapılan çalışmalar yüzey karakteristiklerindeki değişimlerin o bölgedeki mikro klimayı değiştirdiğini göstermektedir. Özet olarak; orman yangınları birçok çevresel değişimi de beraberinde getirmektedir. Bu değişim yangının şiddetine, süresine, sıklığına, çıktığı yere, şekline ve büyüklüğüne bağlı olarak farklılık göstermektedir. Bu değişimin derecesi de mevsimlere ve yanıcı madde tipine, arazi ve toprak özelliklerine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Doğa’nın kendini yenileme özelliği yangından bir dönem sonra harekete geçmektedir. Ancak bunun bozulan tüm ekosistem dengelerini yeniden oluşturması uzun zaman almaktadır.”