SAMET EKER
HAK-İŞ Genel Başkanı Yardımcısı Hüseyin Öz, sözleşmeli işçilerin talepleri, EYT ve asgari ücretle ilgili görüşlerini açıklamak için basın mensupları ile bir araya geldi. Öz, “Son dönemde yapılan araştırmalarda açlık sınırı 7 bin TL ve üzerinde çıkıyor. Yoksulluk sınırı da 18 bin TL ve üzerinde çıkan rakamlar veriyor. Bütün bu veriler asgari ücretin 10 bin TL ve üstü olması gerektiğini gösteriyor.”
Hüseyin Öz, asgari ücret, emeklilikte yaşa takılanlar, belediye çalışanları, belediye şirket çalışanları başta olmak üzere yerel yönetimlerde ve kamuda kadro talebi ile hükümetimize talepte bulunan çalışanları konuşmak için basın mensupları ile bir araya geldi.
“ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU DAHA DEMOKRATİK VE ŞEFFAF OLMALI”
Hak-İş Genel Başkanı Yardımcısı Hüseyin Öz, açılış konuşmasında şunlara değindi: “. 1 Aralık itibari ile asgari ücret Komisyonu tekrar bir araya gelecek. Dolayısıyla yeni dönemde 1 Ocak’tan itibaren yürürlüğe girecek olan asgari ücretin tespiti ile ilgili çalışmalar hız kazanacak. Bu çalışmaların bir ay içerisinde yapılmasını ve tamamlanmasını bekliyoruz. Her şeyden önce şunu ifade etmek isterim; Asgari Ücret Tespit Komisyonu işçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşuyor. İşçi tarafını temsil eden temsilcilerin oluşumunda bir sorun var. Asgari ücret tespit Komisyonu’nun içerisinde görev yapan özellikle işçi kesimi adına görev yapan arkadaşlarımızın arasında en azından ekonomik ve sosyal konsey üyesi konfederasyonların temsilcileri olması gerekiyor. Asgari Ücret Tespit Komisyon’un daha demokratik, şeffaf bir şekilde karar alabilmesi için örgütlü kesimi temsil eden yüzde 15’in dışında örgütsüz kesim olan yüzde 85’lik grubunda temsilcilerinin mutlaka olması gerekiyor. Buna ihtiyaç var. Bu olduğu takdirde Asgari Ücret Tespit Komisyonu, daha sağlıklı daha şeffaf daha demokratik bir şekilde karar alabilir. 7 milyon asgari ücretli çalışan, asgari ücretin yeniden belirlenmesi ile beraber asgari ücret yeniden şekillenmiş olacak ancak asgari ücretle bağlantılı olarak çalışan kesimin tamamını ilgilendiren yeni bir ücret ve sosyal ücret politikası ortaya çıkacak.”
“ENFLASYONLA BERABER ÜCRET YÜKSEK ÜCRET VE AL ÜCRET GRUBU ARASINDAKİ FARK KAPANDI”
Asgari ücretle ilgili konuşan Öz, “Yeni asgari ücreti ile beraber, bu boyutu ile toplu sözleşmeli işyerleri de yeni asgari ücretten önemli oranda etkilenecek. Özellikle pandemi süreci, bütün dünyada tedarik zincirinde yaşanan aksamalar, enerji fiyatlarının çok olağan dışı bir şekilde yükselmesi, temel tüketim maddelerine erişimin zorlaşması ve temel tüketim maddelerinin fiyatlarının yükselmesi dolayısıyla ülkemizde de benzeri bir sürecin yaşanması nedeniyle asgari ücretin tespiti çok önem arz ediyor. Sosyal restorasyona ihtiyaç var. 2023 yılı bütçesi için en alt gelir gruplarında yer alan vatandaşlarımızın ve asgari ücretlilerimizin hayat standartlarında meydana gelen kayıpları telafi edecek bir bütçe oluşturulsun. Son dönemde yapılan araştırmalarda açlık sınırı 7 bin TL ve üzerinde çıkıyor. Yoksulluk sınırı da 18 bin TL ve üzerinde çıkan rakamlar veriyor. Asgari ücret tespit edilirken bu rakamların mutlaka dikkate alınması gerekir” şeklinde ifade etti.
Sözlerine devam eden Hüseyin Öz, şöyle konuştu: “Asgari ücretin tespiti sırasında özellikle asgari ücretlinin kendisinden ziyade asgari ücretliyi; anne, baba ve en az iki çocuk olarak dört kişilik bir aile kabul ettiğimiz zaman Asgari Ücret Tespit Komisyonunda yer alan işçi, işveren ve hükümet temsilcilerimizin asgari ücretlinin eşinin ve çocuklarının en az asgari ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir ücreti tespit etmeleri gerekir. Aksi taktirde asgari ücret reel olarak çalışanların geçimini sağlamaktan çok uzak olacak. Bütün bu verileri bir arada değerlendirdiğimiz zaman, asgari ücret ne olmalı? Şahsi kanaatim şu ki: asgari ücret 10 bin TL civarı bir rakama isabet etmeli. Yoksulluk sınırının 7 bin TL olduğu bir yerde 7 binlerde bir rakamın asgari ücret olarak tespit edilmesi bu ekonomik gerçekliği görmezden geleceğimiz anlamına gelir. Dolayısıyla asgari ücretle çalışan 7 milyon ve üzerindeki vatandaşımızın en azından yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için bugünün koşullarında kira, elektrik, gıda fiyatları, enerji fiyatları dikkate alınmak suretiyle en azından 10 bin TL civarında bir rakama isabet etmesi gerektiğini düşünüyorum.”
“YÜKSEK ENFLASYON DEVAM EDERSE ASGARİ ÜCRETİN YÜKSELTİMESİ ANLAMINI YİTİRECEK”
Hükümetin hayat pahalılığına karşı acil tedbirler alması gerektiğinin altını çizen Öz, “Aksi takdirde asgari ücreti artırdığınızda temel gıda maddeleri cevap olarak iki katına çıkabilir. Dolayısıyla asgari ücretle artırılmış ücrete rağmen ihtiyaçlarını karşılayamama durumunda kalıyor. Asgari ücret ile birlikte örgütlü ve toplu sözleşmeli işyerlerinde de önemli bir sorunla karşılaşıyoruz. Bugün işyerlerinde çalışanlarımız enflasyona endeksli veya yüzdelik dilimler halinde ücret zamlarını alıyor. Asgari ücret yeniden belirlendiğinde toplu sözleşme sisteminin uygulandığı yüzde 15’lik kesimin çalıştığı işyerlerinde de asgari ücret artışına bağlı olarak sözleşme ile işçilerin belirlenen ücret ve sosyal haklarından eş zamanlı olarak artışlar yapılmalı. Aksi taktirde asgari ücret artışı ile beraber toplu sözleşme sistemi girmiş oluyor. Dolayısıyla burada da yasal olarak tedbir almaya ihtiyacı var. Yasal olarak tedbir alınmadığı takdirde işletmelerde, işyerlerinde çalışan örgütlü kesimde bir anlamda asgari ücrete mahkûm edilmiş oluyor. TÜİK Ekim ayı enflasyon oranı yüzde 85,51 olarak açıklanmış durumda. Ancak aynı TÜİK’in verilerine göre vergi ve cezalar da meydana gelecek artışlara esas yeniden değerleme oranı yüzde 123 oranında açıklanmış durumda. Dolayısıyla TÜİK’in her iki verisi bağımsız kuruluşların verileri, enflasyonda meydana gelen değişimlere ilişkin verileri birlikte değerlendirilmek suretiyle mutlaka asgari ücretli çalışanlarımızın ücretlerinden meydana gelen, gelecek olan artışların onları da ikna edecek, işletmeleri ve iş yerlerini de rahatsız etmeyecek şekilde belirlenmesi gerekiyor” diye altını çizdi.
“VERGİ ORANININ AŞAĞI ÇEKİLMESİ BİR İHTİYAÇTIR”
Enflasyonun bu kadar yüksek olduğu bir dönemde vergi yükünün hafifletilmesine karşı Hüseyin Öz, şunlardan bahsetti: “vergi yükü tamamen kaldırılmıyor olsa bile en azından oransal olarak vergi yükünün hafifletilmesi, vergi oranının aşağı çekilmesi bir ihtiyaçtır. Çalışanlarımızın tamamı bunu sendikalarımızdan ve konfederasyonlardan talep ediyor. Vergi oranı öneri olarak yüzde 10’lara çekilebilir. Bu oranın yüzde 10’lara çekilmiş olması sorunu tek başına çözebilecek bir adım değil. İkinci bir adımın daha atılması lazım. Özellikle çalışanların Ödemiş olduğu verginin hesaplanmasına esas matrahın yükseltilmesi lazım. Vergi matrahına esas kazancın yükseltilmesi lazım. Vergi matrahının yükselmesi ile birlikte vergi dilimlerinin belirlenmesine esas miktarlarında yükseltilmesi lazım. Bir çalışanımız 10 bin TL ücret alırken haziran ayına geldiğinde ücretinin yüzde 27’sini vergiyi ödemek durumunda kalıyor. Dolayısı ile yüzde 15 ile başlıyor, ilk altı ay içerisinde yüzde 27’ye kadar ulaşıyor. Dokuzuncu ayda ise yüzde 30’ları buluyor. Yılsonuna doğru yüzde 35’leri yakalıyor. Dolayısıyla burada çalışanlarımızın vergi yükünün hafifletilmesi gerekir.”
“DÜZENLEME 8 EYLÜL’DEN 31 ARALIK’A ÇEKİLMELİ”
EYT ile ilgili konuşan Öz’ün son sözleri şöyle oldu: “Emeklilikte Yaşa Takılan (EYT) vatandaşlarımızın 8 Eylül 1999 tarihinde 4447 sayılı düzenleme ile EYT sorununun bugün çözümü ile ilgili formüller konuşuyoruz. Adımlar atılırken şüphesiz dikkate alınması gereken, çalışanların hak kayıplarına uğramaması için yapılması gereken önemli düzenlemeler var. 1999 yılında yapılan düzenleme IMF ile yapılan anlaşmanın sonucudur. Erkeklerde 25 yıl, kadınlarda 20 yılı olan çalışma süresi 5 bin ve 5 bin 400 olan prim ödeme gün sürelerinin üzerine prim ödeme gün süreleri yükseltildi. Yaş konusunda da özel bir düzenleme yapıldı. Kademeli olarak prim ödeme gün sayısını, çalışma süresini tamamlamış olan vatandaşlarımızın emekli olabilmesi için belli yaşa ulaşma konusunda sigortalılık başlangıç tarihlerine göre o dönemde bir düzenleme yapıldı. . 8 Eylül 1999 tarihi ve öncesinde sigortalı olan çalışanlarımızın bu tarihten önce 506 sayılı kanununda hangi koşullar geçerli ise o koşullar esas alınmak suretiyle emekliye hak kazanmaları noktasında yeni bir adım atılmasını konuşuyoruz. Bu düzenlemenin objektif ve kapsayıcı olması gerekir. 8 Eylül olan tarihin 31 Aralık 1999 yılına çekilmesini talep ediyoruz. 1 milyon 500 bin çalışanın bu düzenlemeden etkileneceğini kabul ediyoruz.”