SAMET EKER / ANKARA
Tüketici Hakları Derneği (THD) Genel Başkan Yardımcısı Ergün Kılıç, günümüzde tüketicinin yaşadığı problemlere değinerek, ekonomik politikaların tüketicileri açlığa ve yoksulluğa sürüklediğini öne sürdü. Çaresizlik ve çözümsüzlük içerisinde olan tüketicilerin 80 milyondan fazlasının aç ve yoksul olduğunu %45’inin de yoksulluk sınırının altında olduğunun altını çizdi.
Dünyanın ve ülkemizin yaşadığı ekonomi sıkıntılar üzerine konuşan Tüketici Hakları Derneği (THD) Genel Başkan Yardımcısı Ergün Kılıç, ekonomik politikaların tüketicileri çaresiz ve çözümsüz bıraktığını öne sürdü. Açlığın ve yoksulluğun nedeni olan politikaların terk edilmesi gerektiğini savunan Kılıç, tüketicilerin yarıdan fazlasının yeterli ve dengeli beslenemediği söyledi. Son günlerde başta akaryakıt olmak üzere gıda ve birçok ürüne yapılan zamlardan her kesimin olumsuz etkilendiğini belirten Kılıç, sorularımızı şu şekilde yanıtladı;
“PLANLI TARIMA ACİLEN GEÇİLMELİ”
- Halkın alım gücünü yıllara göre kıyasladığımızda ne gibi farklar görüyoruz?
- Ergün Kılıç: Cumhuriyet döneminden başlayarak günümüzü ele aldığımızda okuduklarımızla ve bize anlatılanlarla bilgilendiğimiz döneme baktığımızda, çarığa muhtaç Osmanlı İmparatorluğu’ndan alınan bir dönem var. Bu dönemle ilgili ciddi kalkınma planları oluşturulmuş. Birçok kurumun ve yapının devletleştirilmesi ve Osmanlı’nın borçlarının ödenmesi ve 1929 ekonomik buhranında bile ciddi bir çalışmayla buhrandan etkilenmeyen nadir ülkelerden biriyiz. Özellikle 15 yıllık dönem değerlendirildiğinde 1933’ler de Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin kurulması ile birlikte yeni bir döneme girilmiştir. Karma ekonomi denilen uygulamanın içerisinde olunmuş. İktisadi işletmeler kurmuş ve milli burjuvazisini geliştirici, destekleyici, fabrika kurdurucu yöntemler uygulanmış. Bir tarafta devlet bir tarafta özel firmalar desteklenmiş. 1923- 38 dönemine baktığımızda; o dönemde mübadeleler dönemi başlamıştır. Ekonomik anlamda tren istasyonları gibi yapılar kamunun eline geçmiştir. Özelden devlet eline geçirilmiştir. O dönem sadece bir ürünün üretilmesi ile ilgili değil, oradaki yaşamın merkezi haline dönüştürülmüştür. Örneğin; Sümerbank’ı düşündüğümüzde o bölgedeki tiyatrosundan, çocuk bakım merkezinden ve orada çalışan insanların sosyal bakımdan ihtiyacını karşılayacak bir tesis oluşturulmuştur. Fabrika demek o bölgenin yaşamı demek. O bölgenin canlanması ve iktisadi olarak kalkınması demek. 1945’lere gelindiğinde duraksama ve ileri dönem tarihlerinde de gerileme dönemine girilmiştir. Uçak fabrikaları, traktör fabrikaları işlemez hale getirilmiştir. Devrim otomobilleri de buna bir örnektir. Siz üretmeyin, biz size veririz mantığı ile aynı kapitülasyonların bir değişik versiyonunun olduğu bir dönem yaşanmıştır. Kendi ihtiyacı ve istekleri doğrultusunda sizinle paylaşıyorlar. Muhtaç hale getiriliyor. Günümüzde özellikle hayvancılık ve tarımla ilgili ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Üretim aşaması durmuş durumda ve ithalata dayalı ekonomik yapılanma içerisindeyiz. ‘Tarlanı ekmeden sana teşvik veriyorum’ denildi. Böylece çiftçi tarlayı ekmedi ya da tarlasını bırakıp gitti. Tarım dışına çıkardılar. Ve çıktığında geri dönebilmek ciddi sıkıntıları beraberinde getiriyor. Devlet politikalarını oluşturan hükümetlerin bu politikaları gözden geçirmesi gerekiyor. Dünyada istediğin kadar konut yap, tarlalara konutlar yap ama yarın onları yiyemeyeceksin. Tarım arazilerini bulundukları bölgeye göre ülkenin de ihtiyacını göz önünde bulundurarak buna göre bir politika izlenmeli. Planlı tarıma geçilmeli ve dünya gözünde önemli bir konuma gelinmeli. İnsanların açlık ve yoksulluk sınırlarında olduğu düşünüldüğünde de yukarılara çekilmesi ve rahatlaması için önemli bir adım haline gelecektir. Bu konuda ciddi bir problemimiz ve geçmişte de bu problemler vardı. Keresteye zam gelecekse, hükümete yakın olan sermaye sahipleri ormanlardan keresteleri satın alıyor ve daha sonra daha fazlaya satıyordu. Gaz içinde, yağ içinde bu geçerliydi. Bu durumlar hükümetlere karşı koz olarak kullanılıyordu.
“HIRSIZIN ÇALDIĞI PARAYI BİLE YASAL HALE GETİRDİLER”
- Günümüzde benzer hangi durumları yaşıyoruz?
- Ergün Kılıç: Günümüzde de aynı problemleri yaşıyoruz. Yağ kuyrukları yeniden oluştu. Ailemizle beraber aydınlık bir ortamda oturamıyoruz çünkü elektriğe çok büyük oranlarda zam yapıldı. Sadece maliyeti ödemiyoruz. Hırsızın çaldığı parayı bile yasal hale getiren bir hükümetin uygulamasından bahsediyoruz. Yargıtay bunun tersini söylese de bu Meclis’ten geri döndü. Bu ödemeyi zorunlu kıldılar. Böyle olduğunda tedarikçi firmalar kendilerini bu konuya yönelik zorlamıyorlar. Çünkü paralarını devletten alıyorlar. Isparta’da bunun örneğini yaşadık. Hiçbir yatırım yapmadan paraların nasıl alındığını gördük. İnsanlar günlerce elektriksiz kaldı. Hayat durdu ve elektriğin ne anlama geldiğini anladık. Firmaya bir ceza kesip geçiştirdiler. Diğer firmalara bir denetleme yapıldı mı? Hayır. Doğalgazda geriye dönük zam uygulaması uygulandı. Dünyanın hiçbir yerinde bunun örneği yok. Bununla ilgili açılan davalar bile sonuçlanmıyor. Bizim dernek olarak açtığımız dava da sizin yetkiniz yok, dendi. Peki, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı da o dönem dava açtı, neden o sonuçlanmadı? 2017’de açılan dava 2022 yılına gelindiğinde hala açıklanmadı. Ankara’da minibüsçüler ve otobüsçüler bir günlük grev gerçekleştirdiler. Biz orada bu konunun sadece belediye ile ilgili olmadığını, ‘sadece bizim ücretlerimizi artırın’ demeyin. Zamların durdurulması gerektiği ile ilgili açıklama yaptık. Engellileri ve yaşlıları araçlardan indirdiler. Biz bununla ilgili birçok yere yazı yazdık. İlgili bütün kurumlara yazılarımızı yazdık. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, yaşlılarımıza yönelik bir miktar para veriyor. Yeterli olmayabilir. Paranın yetersiz olduğunu bakanlığa söylenmesi gerekli. Hiç kimsenin kimseye hakaret etmeye hakkı yok ama edildi. Aynı durum kendi ailelerinden birine yapıldığında hoşlarına gidecek mi? Hayır. Asgari ücretlinin hali ortada ve herkes bunun hakkında yazı yazdı. Çünkü geçinemez hale geldik.
“ZAM ZAMI TETİKLİYOR”
- Asgari ücret aynı mı kalmalı? Yoksa alım gücü mü artırılmalı?
- Ergün Kılıç: Zaten bizim açıklamalarımızda ‘zam zamı tetikliyor’ dedik. İşçiye ve memura zam yapılıyor, bütün girdilere zam yapılıyor. Bu da bir çark ve kısır döngü haline geliyor. Böyle olduğunda da zam vermenin bir anlamı olmuyor. İnsanların, insanca yaşayabileceği ve temel gereksinimlerini karşılayabileceği, zorlukla karşılaşmayacağı bir ücretin mutlaka verilmesi lazım. Elektrik, yakıt, televizyon ve telefondaki birçok verginin adaletsizliğe yol açtığını görüyoruz. Bu adaletsizliğin ortadan kaldırılması lazım.